Uzun süredir stok fotoğrafçılık hakkında bilğilerimizi paylaştık bu bilğiler işin eğlenceli kısmı idi birazda stok fotoğraf çekmeden önce bilmemiz gereken temel fotoğrafçılık terimlerine hızlıca bir göz atalım.
BÖLÜM 1 TEMEL BİLGİLER
Fotoğrafçılık bir sanattır. Görsel bir sanat. Bu sebeple anlatmak istediğiniz kompozisyonu fotoğrafta, renk dili ile anlatmanız gerekir. Peki fotoğrafçılık nasıl yapılır. Bu başlığa geçmeden önce fotoğraf neyle çekilire cevap vermek istiyorum.
Fotoğraf ancak ve ancak FOTOĞRAF MAKİNESİ ile çekilir. Telefon telefondur fotoğraf makinesi fotoğraf makinesidir. Bu sebeple amatör fotoğrafçılık yapacağım, yarışmaya katılacağım ve güzel fotoğraflar çekmek istiyorum diyorsanız öncelikle kendinize bir hediye alın... Bir fotoğraf makinesi alın...
FOTOĞRAF MAKİNESİ TÜRLERİ
Tüm Fotoğraf makinalarının atası Camera Obscura (Karanlık Odacık) denilen bizim bildiğimiz küçük bir odadır, bu odanın her tarafı kapalı olup, sadece küçük bir delikten ışık girmesine müsaade ediliyor ve fotoğrafı çekilecek kişi, obje deliğin ön tarafında, odanın dışında oturtuluyordu, ışıkla gelen ve karşı duvara yansıyan görüntü, üzerine kimyasal maddeler sürülmüş büyük bir bez parçasına yansıtılıyor ve bu bez parçasına odanın içerisindeki fotoğrafçı tarafından kişinin dış hatları çiziliyor, ve yardımcı boyalarda kullanılarak, kişiye veya objeye en beNzeyen görüntü elde edilmeye çalışılıyordu. Bundan ilk defa Çin filozofu Mo-Ti eserlerinde bahsetmiştir (İÖ 5 yüzyıl)
Zamanla gelişen teknoloji o gün kalemle çizilen fotoğrafı bu gün sayısal olarak kaydedir hale getirmiştir. Bu gün piyasada çok farklı türlerde makineler bulunmaktadır. Bunlardan çok genel olarak şöyle sınıflandırılabilir:
1-Mintyatür makinalar: Bunlar 35 mm diye adlandırılan küçük makinalardır.
2-Küçük format makinalar: Bu tip makineler herkezinde kullandığı, standart sinema filmi büyüklüğünde, yani 24 x 36 ebadında film kullanılan makinelerdir. Küçük boyutlu, hafif, pratik ve filmlerinin ucuzluğu nedeniyle en çok kullanılan makinelerdir. Bu makineler, genellikle tek objektifli refleks tip makinelerdir. Refleks olmayan modellerinde ayrı bir bakaç penceresi vardır. Film kenarları delikli olup, kağıt film taşıyıcıları yoktur. Genellikle 50 mm odak uzaklı objektifler kullanılmakla birlikte, değişebilen objektif kullanılmaya müsait üretildiklerinden, her türlü (geniş, dar ve zoom) objektif rahatlıkla kullanılabilir. Sabit objektifli tiplerinde genellikle mercekler arasında diyafram obtüratör, değişebilir objektifli tiplerinde ise, perdeli obtüratörler vardır..Objektif odak uzaklıkları 50 mm’den 135 mm’reye kadar değişebilir. Mimarî, doğa ve portre fotoğraf çekimlerinde iyi sonuç verirler.
3- Orta Format Makineler: Stüdyoda kullanılan büyük formatlı (filmli) makinelerdir.
4-Büyük format Makineler: Stüdyoda özel çekimlerde kullanılır. Büyük agrandisman imkanı verebilen bu makineler, profesyonel fotoğrafçılar tarafından mimarî, endüstri, reklâm, basın ve portre fotoğrafları çekiminde kullanılmaktadır.
5- Özel makineler: Özel amaçlarla kullanılan makinelerdir. Oldukça fiyatlıdır. Çeşitli bilimsel ve ticari amaçlarla kullanılırlar.
Bu sıralama her yerde farklı farklı yapılmış ve değişik şekillerde karşımıza çıkar. Ben burada SRL makine dediğimiz ve genellikle kullanılan küçük formatlı makinelerimizle nasıl fotoğraf çekebilebileceğini açıklamaya çalışacağım.
Burada dijital makineler aklınıza gelebilir. Bu makineler bir kamera tipi değildir. Yukarıdaki türlerin gelişmiş halleridir. Yani film yerine algılayıcı bir elektronik yüzey vardır. Bu konuya daha sonra değineceğim.
FOTOĞRAF MAKİNESİ PARÇALARI
Bu başlıkta bir makinede olan parçalar ve terimler açıklayacağım
1-OBJEKTİF: Objektif, görüntüyü film üzerine net olarak düşüren ince ve kalın kenarlı merceklerden oluşan optik bir sistemdir. Objektifler aynı zamanda, üzerinde netleme yapılan, fotoğrafı çekilmek istenen konudan gelen ışık ışınlarını film düzlemine aktarmaya aracılık eden optik elamanlardır. Objektifler çok sayıda içbükey ve dışbükey merceklerin bir araya gelmesiyle oluşurlar. Mercekler ile aynı prensip ile çalışmalarına rağmen, çok daha karmaşık bir yapıya sahiptirler. Objektiflerin formülleri, yapıları ve kaliteleri ne olursa olsun bazı değişmez optik kurallara uygun olarak tek ya da birkaç mercek topluluğundan meydana gelmişlerdir. Fotoğrafı çekilecek konunun bütün noktalarından yansıyarak gelen ışınları odak noktasında (asal eksene dik odak düzlemi) toplayarak konunun küçük bir görüntüsünün oluşmasını sağlar.
Objektif mercekler sistemi olduğuna göre, asal eksene paralel gelen ışınlar, her mercekten ayrı bir kırılış yönü ile yoluna devam eder. Bu ışınlar son mercekten geçtikten sonra yine mercekler asal eksenine doğru kırılarak devam eder ve asal ekseni bir noktada keserler ki işte bu nokta ODAK NOKTASIDIR. Objektiften geçen görüntü ters olarak filmin emülsiyonlu kısmına düşer.Bir canlı için göz ne ise bir makine içinde objektif aynı şeydir.
Bir fotoğraf makinesinin en önemli parçası olan objektif üç ana kısımdan meydana gelir. (3. Kısım obtüratör başlığında anlatılacak)
a. Diyafram: Fotoğraf makinelerinde, film düzlemine düşecek ışık miktarını ayarlayan en önemli parçalardan birisi diyaframdır. İnsan gözünde, göz bebeğinin işlevi ne ise fotoğraf makinelerinde de diyaframın işlevi aynısıdır.
Normal olarak ortamdaki ışıklılık durumu yoğun ise, başka bir ifadeyle ortam çok ışıklı ise kapalı (kısık), ortam az ışıklı ise açık durumda bulunur. Diyaframın işlevi açısından bir musluğa benzetmek mümkündür. Musluk çok açıldığında suyun çok akması gibi, diyafram açık olduğu zaman da filme düşen ışık miktarı artacaktır. Otomatik makinelerde bu iş elektronik devreler aracılığıyla gerçekleşirken, manuel makinelerde elle yapılır.
Diyafram yaprakları, altı ila sekiz metal yapraktan oluşur. Bu yaprakçıkların açılıp kapanma kumandası objektif borusu üzerindeki diyafram halkası ile olur. Elektronik makinelerde ekrandan ya da diyafram düğmesinden de kontrol edilebilir. Metal yapraklardan meydana gelen diyaframa iris diyafram adı verilir. En çok kullanılan diyafram türü olan iris diyaframlar, karartılmış ince madeni levhalardan oluşmuştur. Döner bir halka, istenilen açıklığı sağlamak gayesiyle üzerinde yazılan rakamlara ayarlanır. Objektif gövdeye bağlandığında gövdede ve objektifteki manivalar karşılıklı olarak çalışır ve diyafram yaylarının gerilmesini sağlarlar. Böylece diyafram en açık haline gelerek fotoğrafçının rahat netleme yapmasına imkan tanır. Fotoğrafın çekim esnasında yani deklânşöre basıldığında manivelâ önceden ayarlanan diyafram açıklığına göre diyafram açılmasını sağlar ve film üzerine istenilen miktardaki ışık düşer. Bir başka ifadeyle tek objektifli bütün makinelerde özel ve mekanik bir sistem fotoğraf çekmek için deklanşöre basana diyaframı açık tutmaya yarar (diyaframın açık tutulmasındaki amaç yetersiz ışık koşullarında netlemenin kolay yapılması içindir.); deklanşöre basıldığı zaman diyafram otomatik olarak tayin edilmiş açıklığa dek kapanır.
Diyaframın görevi, objektiften giren ışığın miktarını ayarlamak ve netlik derinliğini azaltıp çoğaltmaktır demiştik. Diyaframın objektiften geçip film üzerine düşen ışığı kontrol görevi poz ayarı için önemlidir. Diyafram açıldıkça giren ışık çoğalır, kısıldıkça da azalır. Diyafram çemberinin üzerindeki rakamlar içeriye ne kadar ışık girdiğini gösterir. Rakamlar küçüldükçe içeriye daha fazla ışık girerken rakamların büyümesi içeriye giren ışığın azalması anlamına gelir. Genel olarak kullanılmakta olan diyafram açıklık değerleri şunlardır: 1,4 - 1,7 - 1,8 - 2,8 - 4 - 5,6 - 8 - 11 - 16 - 22 - 32 – (Koyu olan rakamlar en çok kullanılanlar) Bir diyafram rakamları grubunda en küçük rakam, yani diyaframın en açık hali; objektifin aydınlık veya parlaklık değerine eşittir. Her iki diyafram rakamı arası bir misli açılma veya kısalmayı ifade eder. Bir başka ifadeyle diyafram değeri f/4 iken f/5,6 ya göre iki misli fazla ve f/2,8’e göre iki misli az ışık film üzerine düşer. (Bu çok önemli) Film üzerine düşürülen ışık miktarını, ayarlayan diyafram, ışık çok olduğu zaman büyük numaralara doğru (azaltmak için) az olduğu zaman ise küçük numaralara doğru (içeriye giren ışık miktarını artırmak için)ayarlanır. Diyafram kadranındaki en küçük rakam en büyük diyafram açıklığına en büyük rakam ise en küçük diyafram açıklığına karşılıktır.
İnce çelik levha üzerine açılmış değişik çaptaki deliklerden oluşan diyafram sistemine sürgülü diyafram denir. Bunların çalışması prensibi ise istenilen büyüklükteki diyafram açıklığını sürgü aracılıyla objektifin önüne getirmektir. Bir başka ifadeyle objektifin önüne hangi delik sürülürse, filme o miktarda ışık girer.
b: Odaklama (Netleme) Sistemleri : Odaklama sistemleri (metre ayarı), film üzerine, fotoğrafı çekilen cismin net bir görüntüsünün düşürülmesi amacıyla yerleştirilmiştir. Objektiflerin odak uzunlukları, metre ayarları sonsuza getirilmiş durumda iken ifade edilir. Bu durumda, sonsuzdaki cisimler nettir. Buna karşılık yakındaki cisimlerin makineye olan uzaklıkları, objektifin odak uzunluğu ile çakışmadıklarından net değillerdir. Odaklama sistemi, vizörden bakıldığı zaman görünen görüntünün gözümüzle gördüğümüz netlikte film üzerine düşebilmesi için objektiflerin genellikle ön tarafında bulunan ve objektifin odak uzunluğunu (Konu ile makine arasındaki mesafeye bağlı olarak) çok az değiştirerek film üzerine net görüntünün düşmesini sağlayan mekanizmadır. Objektif üzerindeki odaklama bilerciği ile oynayarak objektif içindeki mercek elemanları ileri-geri hareket ettirilir ve böylece odak uzunluğunda küçük değişiklik yapılmış ve yakındaki cisimler üzerinde de netlik sağlanmış olur.
Yeni üretilen (AF) otomatik netleme yapan objektiflerin dışında tüm objektiflerde bu iş elle mekanik olarak yapılır. Burada amaç, odak noktasında teşekkül eden hayalin net olabilmesi için. Objektif - film arası mesafenin ayarlanması içindir. Bunun için yapılmış tertibata; mesafe ayar taksimatı veya metraj tertibatı denir.
Netleme Yöntemleri Kısaca Şöyle verilebilir:
Vizörden Bakılarak Görüntü göz ile kontrol edilip elle objektif ayarı yapılarak görüntü netleştirilebilir,
Kontrast karşılaştırmalı auto-focus sistemlerde, auto-focus ünitesinden ve hareketli bir aynadan gelen görüntünün her ikisi de, netleme sistemi üzerinde ışığa duyarlı bir panel üzerine gönderilir. Burada aydınlık ve karanlık bölgeler makine içerisine yerleştirilmiş olan özel bir bilgi işlemci tarafından karşılaştırılır. Bu bölgelerin kontrastı aynı olduğu zaman objektif hareketini durdurur,
Kızıl ötesi auto-focus sistemlerinde (en çok kullanılan) makine üzerindeki bir pencereden kızıl ötesi ışınlar objeye doğru gönderilir. Başka bir pencereden ise hedef noktadan yansıyan kızıl ötesi ışınların toplandığı bir detektör vardır. Deklanşöre hafifçe basmak taramayı başlatır ve detektörden en güçlü sinyal alındığında ayna ve objektif hareketini durdurur.
2-VİZÖR: Fotoğraf makinesi üzerinde gözümüzle makine gibi baktığımız yerdir. Bazı makinalarda ayrı olarak mercekli bir sistem vardır, bazılarındada objektifin içinden görüntü almaktadır. Burada açıklamak istediğim bir nokta var. Vizör sistemi en verimli olan makineler görüntüyü objektiften alan makinelerdir. Çünkü ayrı vizörü bulunan makinelerde objektifle vizör %100 aynı görüntüyü görmez ve siz vizörde kompozisyanunuza sokmadığınız objeler fotoğrafa girer. Buna paralaks hatası denir ve her fotoğrafçı buna çok dikkat etmelidir.
3-OBTÜRATÖR: Filmin üzerine düşmesi gereken ışığın sadece diyaframla sağlanması yeterli değildir. Işığın ne kadar süre ile filmin üzerine düşmesi gerektiği de düşünülmelidir. Işığın miktar ve süresinin beraber ayarlanması işine poz verme denmektedir. O halde uygun poz ayarı için mutlaka diyafram ve enstantaneyi birlikte ayarlamalıyız.
İyi bir görüntü elde edebilmek için (film üzerinde görüntünün oluşabilmesi) yeterli miktarda ışığın (diyafram ile) yeterli sürede (obtüratör ile ) objektiften geçmesi gerekir. Işığın çok olduğu durumlarda süreyi saniyenin kesirleri olarak ayarlarken yetersiz ışık şartlarında saniyenin katları olarak ayarlarız. (İste bir çok fotoğrafta neden fotoğrafım net değil yada karanlık çıktı problemini yaratan temel sebep obtüratör bilgisizliğidir). Obtüratörün açılıp kapanma hızına enstantane denir. Enstantane değerleri belirli standart seride toplanmıştır. Bunlar; T, B, 1, 2, 4, 8, 15, 30, 60, 125, 250, 500, 1000, 2000, 4000 ve 8000 gibi değerlerdir. Enstantane değerleri aslında tam bir saniyeden başlamak üzere (bazı makinelerde 2, 3, 4, 8, gibi saniyeleri de belirten değerler vardır.) saniyenin kesirleri olarak devam eder. Bir başka ifade ile 4 saniyenin 4 de 1 olarak 1000 saniyenin 1000 de biri olarak değerlendirilir. Yani enstantaneyi 4 enstantane aldığımızda perde saniyenin 4 de biri kadar 1000 enstantane aldığımızda saniyenin 1000 de biri kadar süre açık kalıp tekrar kapanır. Enstantane değerleri dizisinde dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, ard arda gelen iki hızdan birinin süresinin, diğerinin süresinin iki katı (ters yönde yarısı) kadar olduğudur. Örneğin 1/60 saniye 1/30 saniyeye göre iki kat daha fazla film üzerine ışık düşmesini sağlarken 1/125 değerindeki enstantane 1/60 saniyenin yarısı kadar ışık geçirir. Enstantaneyi (B) ayarına getirdiğimiz zaman elimizi deklanşörde basılı tutuğumuz sürece perde açılacaktır. (T) ayarında ise deklanşöre basıldığında perde açılır ve ikinci kez basıldığında perde kapanır. Özellikle gece fotoğrafçılığında ve zayıf ışık koşulları altında fotoğraf çekerken bu işleme başvurmak gerekmektedir.
Gelişmiş fotoğraf makinelerinde enstantane hızını belirten rakamlar ve (B), (T), harflerinden başka (A), (P), (L), (X) gibi şimşek işareti şeklinde semboller olabilir. (X) veya şimşek sembolü flaşlı fotoğraf çekimlerinde kullanılması gerektiğini gösteren enstantane değerini ifade eder. (L) sembolü makinenin kilitlendiğini hiçbir fonksiyonunun çalışmadığını belirtir. Özellikle çekim yapılmadığı durumlarda makineyi kilitlemeyi unutmayalım. (A) harfi makinede diyafram öncelikli programın bulunduğunu belirtir. Enstantane (A) konumunda iken bizim seçeceğimiz enstantane değerine uygun (makine içerisinde bulunan mikro işlemci sayesinde) ışık şartlaryna göre bir diyafram değerinin makine tarafından otomatik olarak seçileceğini belirtir. (P) harfi ise fotoğrafı çekilecek konunun ışığına uygun enstantane ve diyafram değerlerinin yine makine tarafından belirleneceğini ifade eder.
İyi bir fotoğraf çekebilmek için gerekli miktarda ışığın gerekli süre ile filmin duyarkatının üzerine düşmesi gerekir. Genellikle film duyarkatının ışığa maruz kaldığı süre bir saniyenin kesirleri ile ölçülür. Özellikle hareketli konuların bir anı tespit edilmek istendiğinde bu ışığa maruz kalma süresinin önemi artar. Zira objektiften geçecek olan ışığın geçiş süresi saniyenin kesirleri olarak ayarlanmazsa konu objektif açık kaldığı süre zarfında hareket edeceğinden film üzerinde bu hareketler birtakım çizgiler halinde karmaşık bir görünümle çıkar karşımıza. (Flu fotoğrafların sebebi) Hem fotoğrafın düzgün çıkması için hareketin verdiği çizgili durumu önleyecek hem de ışığın duyarlı film üzerinde ekti edebilmesi için gerekli süreyi ayarlayabilecek mekanizma obtüratördür.
Obtüratör Çeşitleri
1.Yaprak (Merkezi) Obtüratör: Yaprak obtüratörler, fotoğraf makinelerinde objektifin içinde mercek elamanlarının arasında bulunur. Yaprak obtüratörler birbiri üzerine kayabilen çelik yapraklara yaptırılan dairesel dönme hareketi sonucu gözdeki irisin çalışmasına benzer bir biçimde açılıp kapanır. Genellikle bu obtüratörler aynı zaman da diyafram görevini de yerine getirirler ve 1 saniye ile 1/500 saniye arası hızlarda çalışırlar. Yaprak obtüratörle çekilen bir filmde orta kısım kenarlara göre daha fazla pozlanır. Bu tüm filimin farklı oranlarda pozlanması anlamına gelir. Bunun nedeni ise perde içten dışa doğru açılıp tekrar içe doru kapanırken orta kısımlara kenarlara göre daha fazla ışık geçmesinden kaynaklanmaktadır. Bu durum düşük enstantane hızlarında fazla önemli değildir. Bu sakıncalarına rağmen çok sessiz ve titreşimsiz çalıştıklarından sessiz çalışmanın gerektiği durumlarda tercih edilirler.
2-Perde Obtüratörler: Makina üzerinde karanlık odanın girişinde filmin hemen önünde yer alan yatay hareketli bez veya dikey hareketli çelik perdelerden oluşur. Perde, makineye takılan filmin büyüklüğüne eşit boyutlarda siyah özel dokunmuş bez veya metal plakalardan yapılmıştır. Perdeli obtüratörler iki perde halindedirler. Kurucu bir yay ile hareket ederler. Deklanşöre basıldığı zaman ilk perde hareket ederek filmin önünü açar. Süre bitiminde ise ikinci perde birincinin üzerine kapanarak ışığın geçişini engeller. Film üzerinde hareket eden bantlar halinde film üzerinde gerektiği kadar ışığın girmesini sağlarlar. Bez perdeler sağa sola hareket ederken, çelik perdeler alttan üste veya üsten alta doğru hareket ederler. 1/250 saniye ve daha yüksek hızlarda iki perde de aralarında bir yarık bırakacak şekilde aynı anda hareket ederler. Bu durum, hareketli objelerin fotoğraflarının çekilmesi esnasında perde obtüratörün hareket yönüyle fotoğrafı çekilen objenin hareket yönü aynı olursa objenin görüntüsünde uzama gibi bozulmalar meydana gelir. (Bu durum bilinçli kullanıldığı zaman fotoğrafa bazı estetik değerler kazandırabilir.)
FİLM HIZI: Örtücü perdenin ne kadar sürede açılıp kapanması gerektiğinin ayarlandığı ayar vidasıdır.
DEKLANŞÖR: Makineye resmi çek diyen düğmedir.
FİLM SARMA KOLU: Film bittikten sonra filmi kasetine tekrar geri saran mekanik bir koldur
IŞIK ÖLÇER-POZOMETRE: Film üzerine düşecek olan ışık miktarını ölçüp fotoğrafçıya bildiren parçadır.
FİLM HASSASİYET AYAR DÜĞMESİ: Film üzerinde hassasiyetini anlatan ASA veya ISO değerlerinin ayarlandığı kısımdır.
GECİKTİRİCİ SİSTEM: Fotoğraf makinasının denklanşörüne basıldıktan sonra 10-15 sn sonra fotoğrafı çeken sistemdir. Sehpaya konmuş makinalarda fotoğrafçınında gözükebileceği fotoğrafların çekilebilmesi için yada hassas çekimlerde, makro çekimlerde vb...kullanılır.
FLAŞ TAKMA YERİ: Flaşın takılabilmesi için kullanılan sürgülü yerdir.
FİLMLER
Filmler, görüntüyü sağlamak için ışığa karşı duyarlı hale getirilmiş malzemedir. Bu malzemeler, objektiften geçen görüntünün kalıcılığını sağlamak amacıyla saydam bir taşıyıcı üzerine sürülmüş ışığa karşı duyarlı (jelâtin içerisine emdirilmiş gümüş bileşiklerinden) maddeden oluşur. Filme ulaşan ışığın taşıdığı enerji, gümüş bromür (AgBr), gümüş klorur (AgCI), gümüş iyodür (AgI) tuzlara aktarılır. Böylece ışık düşen bölgelerdeki gümüş-tuzu molekülleri arasındaki bağlar koparken; ışık görmemiş bölgelerdeki bileşikler aynen kalır. Bu aşamada, duyar kartta oluşan gözle görülmeyen bir tür elektro kimyasal görüntüye gizili (hayali) görüntü adı verilir. Bu hayali görüntü daha sonra geliştirici (Geliştirme banyosu ) aracılığı ile görünen görüntü haline dönüşür.(2)
Genellikle filmler başlıca üç tabakadan meydana gelirler. Elastik, yanmaz ve saydam bir malzeme olan selüloz triaset veya asetat-butirattan yapılan taşıyıcı taban; ışığın film baskı plakasından yansıyarak, ikinci bir görüntünün oluşmasını engellemek amacıyla sürülen, suda çözünebilir bir boya olan ağılönler (antihole) katmanı ve içinde gümüş bileşiklerinin bir süspansiyon şeklinde dağıldığı jelatin katmanı ya da duyarkat. Bu katlar dışında, jelatinin taşıyıcı tabana daha rahat tutunmasını sağlayıcı katmanlar ve filimin dış fiziksel etkilere dayanırlığını artırmak amacıyla sürülen koruyucu/sertleştirici katmanlar da bulunur. (2)
Film Türleri
Renkli Filmler: Doğadaki renklerin aynısını film üzerinde görünmesini sağlayan pozitif renkli ve renklerin tam tersinin görünmesini sağlayan negatif renkli filmler ışığa ve renge karşı duyarlıdırlar. Çıkarmalı yönteme dayanan bütün renkli fotoğraf filmleri (fotoğraf kartları) üç işlevsel duyarkat tabakasından oluşur. Her tabaka bir ana renge karşı duyarlıdır. Bu tabakalar sırasıyla, mavi, yeşil ve kırmızıdır. Her duyarkat tabakası ışığa duyarlılığı sağlayan gümüş bileşikleri içerir.(2) Renkli pozitif ve negatif filmlerin gün ışığı (daylight) ve yapay ışık (tungsten) koşullarına göre üretilmiş iki ayrı tipi vardır. Gün ışığı filmleri en doğru renk dengesini güneş ışığı ile aydınlatılan konularda verirken, yapay ışıkta pozlandırılırsa renkler sarı-kahverengi sonuç verir.
Yapay ışık filmleri ise tungsten ampulünün ışığında en doğru renk dengesini verirken, gün ışığında bu film kullanıldığında mavi tonların hakim olduğunu görürüz. Bu renk kaymalarını düzeltmek için renk dengeleme ve renk düzeltme filtreleri kullanılabilir
Siyah Beyaz filmler: Siyah-beyaz filmlerde görüntü Siyah-beyaz olmasına karşılık, değişik renkteki ışıklar, değişik yoğunlukta tonlar oluştururlar. Film üzerindeki emülsiyonun ışığın renklerine gösterdiği tepki, duyarkat yapısına bağlı olarak değişir.
ISO/ASA
Film kutusunun yanında gördüğünüz, genellikle 100 ile 400 arasındaki değerler filmin ISO/ASA değeridir. Bu değer filmin hız indeksidir. Büyük rakam yüksek hız gösterir. Hızlı ve yavaş film ne demektir? Önce filmin çalışmasını anlamak gerek.Işığa duyarlı emülsiyon yüz çeşitli kimyasallarla kaplıdır ki en önemlisi gümüş bromürdür. Işığa duyarlıdır ve ışıkla reaksiyon gösterir. Filmin yapılandırılmasında tekrar reaksiyona girerek negatifin oluşmasını sağlar. Hız ise filmin kaplandığı gümüş bromürün ölçüsü ile ilişkilidir.Bu da fazla ve iri parçalı gümüş bromürlü hızlı film, yavaş filmden daha düşük kaliteli demektir. Geniş parçalarda görüntünün çözünürlüğü daha azdır.
ISO/ASA 200 ISO/ASA 100'den iki kat, ISO/ASA 400'ün yarısı kadar hızlıdır. ISO/ASA 100'den daha az ISO/ASA 400'den ise çok görüntü kalitelidir.
Sonuç olarak; yüksek görüntü kalitesi için ISO/ASA100 ya da daha az kullanın unutmayın ki enstantane hızı yavaş olacaktır. (tripod kullanılabilir.) Hızlı bir aksiyon veya düşük ışık söz konusuysa ISO/ASA400 ve üstü kullanın.
OBJEKTİFLER
Standart lensler
Standart bir lensin, negatifin diyagonaline eşit uzunlukta odak uzaklığı vardır. Bu uzunluk 35mm film için 45mm civarındadır. SLR için ise genellikle 45mm ile 55mm arasındadır.
Standart lenslerin, görüntüyü kesinlikle olduğu gibi tekrar üretebilme özelliği vardır. Telefoto veya geniş açı özellikleri yoktur. Bu lensler standart lensler olarak çok pahalı örneklerin yaptıklarını yapamasalar da gözardı edilmeyecek lenslerdir.
Telefoto Lensler
İsminden de anlaşıldığı üzere bu lensler daha ileri görmenizi sağlarlar. Odak uzunluğu 55mm nin üstünde olan lensler olmasına rağmen genelde en kısası 70mm dir. Objeyi yakınınıza getirmek için veya ekstra detayları yakalayabilmek için kullanılırlar. Kısa telefotolar portre fotoğrafları için uygundurlar, modele yaklaşmadan iyi çekimler yapabilirsiniz böylece model rahat hisseder. Uzun lensler vahşi hayvanları, uzaktaki bot ve uçakları ya da her ne kadar yasal olmasa da habersiz uzaktaki insanları görüntülemekte kullanılabilir.
Kullanırken önemli iki nokta var. Birincisi bu tür bir lens alan derinliğinizi kısaltır. Standart lensle 10 12 metre derinliğiniz varken telefoto ile 3 ila 4 arasında kısıtlısınızdır. Bu nedenle doğru alan ve neyin odaklanacağı çok önemlidir. İkincisi kamera sallantılarına karşı çok dayanıksızdır. Kamera sallantıları enstantane hızı yavaş olduğunda oluşur ve kamera hareketleri film üzerinde etki yaratır. Bundan kaçınmak için en azından 1/ odak uzunluğu kadar hızlı bir enstantane hızı kullanmak gerekir. Örneğin 210mm lens kullanırken 1/250 de çekim yapılmalıdır.
Geniş Açı Lensler
İsminden anlaşıldığı üzere kameradan alınan görüntüyü genişletirler. Odak uzunluğu 40mm altındakiler geniş açı, 18mm altındakiler ultra geniş açı lensler olarak isimlendirilirler.
Özel efektler için de kullanılabilirler. 30mm altında resmin kenarlarında biçim bozukluğu olur ve lense yakın herhangi bir görüntü orantısızca büyük olur.
Geniş açılar uzun bir alan derinliği verirler bu yüzden alanda seçicilik yapmak isteniyorsa dikkatli çalışılması gerekmektedir.
Zoom Lensler
Zoom lensler özellikleri kadar dezavantajları da olan lenslerdir.
Yararları:
Sabit bir odak uzunluğu olmayan lenslerdir. Böylece bir alımda 100mm ile 400mmlik bir aralığınız olacaktır. Hem para hem kullanım kolaylığı ile zaman da kazandırır. Bu bazen aksiyon ve doğa çekimlerinde çok önemli olabilir.
Zararları:
Ana problem odak uzunluklarının değişebilirliğindedir; bir zoom lensin benzer ölçü sabit odak uzunluklu lensler kadar geniş apertureü olamaz. Bu da uzun enstantane hızı demektir, çekimde esnek değilsinizdir çokça tripod ile çalışmak gerekir, özellikle de telefoto zoomlarda.
FİLTRELER
Bu başlıkta kullanılabilecek filtreleri inceleyeceğiz. Burada sadece renklı filtreleri veriyorum. Ancak sadece siyah beyaz fotoğraf için kullanılan filtrelerde mevcuttur. Bunları öğrenmek isterseniz internette yığınla döküman bulabilirsiniz...
RENK ISI DERECESİ DÜZELTME FİLTRELERİ: Renkli filmlerde, bir ışık kaynağında, o ışığın renk ısı derecesine göre hazırlanmış renkli filmi kullanmak doğal olarak en güvenilir ve kolay yoldur. Fakat ister renkli reversal olsun, isterse renkli negatif film olsun hazırlandığı renk ısı derecesindeki ışık kaynağından başka renk ısı derecesindeki ışık kaynaklarıyla kullanıldığında, sonuç görüntüde meydana gelecek hoşa gitmeyen renk tonu değişikliklerini önlemek amacıyla birtakım filtreler kullanılır ki bu filtreler fotoğraf çekimi anında yararlanılan ışığın renk ısı derecesini filmin hazırlandığı renk ısı derecesine çevirirler.
POLARİZE FİLTRELER: Siyah-beyaz ve renkli filmlerle kullanılan bu filtrelerin amacı, fotoğrafçılıkta büyük bir hata olan yansımaları ve parıldamaları ortadan kaldırarak, çıplak gözle bakıldığında donuk renkli görülen bir çok şeyin parlak renklere bürünmesini sağlamaktır. (Balıklarınızı polorize ile çekin bakın nasıl çıkacaklar). Bunun nedeni bütün planlarda dalgalı bir hareket izleyerek normal bir şekilde yayılmakta olan ışık, yansıtıcı bir yüzeyle karşılaştığında artık bütün yönlere yayılmayıp sadece bir noktada yayılmak suretiyle yansımalar meydana getirir ki, bu olaya polarizasyon olayı denir. Bu polarize olmuş ışınlar film üzerinde bir parıldama meydana getirerek, konunun ayrıntılarının ve renk tonunun kaybolmasına neden olur. Eğer bu polarize ışınların yolu üzerine, mikroskopik iyot ve kinin kristallerinden meydana gelmiş bir polarizasyon filtresi konulacak olursa, bu ışınlar kontrol altına alınabilir. Işınlar filtre içindeki kristallerin meydana getirdiği prizmaların yayılma planına paralel ise filtreden geçerler. Ama filtrenin duruş biçimi kristallerle ışınların yayılma planı arasında bir dik açı meydana getirecek şekilde ise bu ışınlar kırılırlar yani yok olurlar.Polarizasyon filtreleri netliği bozmazlar ve yeşilimtrak gri renktedirler. Poz değerleri üzerindeki etkileri x 3, x 4'dür.
ULTRA -VİYOLE FİLTRESİ (UV) MOR ÖTESİ IŞINLARI FİLTRESİ: Mor ötesi ışınların (U-V) fazla olduğu yerlerde özellikle yüksek dağlarda, deniz ve plaj manzaralarında, kar manzaralarında mor ötesi ışınlara engel olmak için kullanılan filtrelerdir. Flu, bulanık fotoğraf çekimlerine engel olurlar. Sarı filtrelerin etkilerine benzeyen etkileri vardır. UV filtrelerin poz değerleri üzerinde bir etkileri yoktur. Yani poz değerlerini değiştirmek gerekmez.
GRİ-NÖTR FİLTRE: Tek amacı fotoğraf makinesine giren ışık miktarını azaltmaktır. Makine içine girecek ışık miktarını azaltmak için fotoğraf makinesinin enstantane ve diyafram açıklıkları yeterli olmayabilir. Bu durumda gri nötr filtre kullanılır. Bu filtreler üzerlerine düşen ışığın renk dengesini bozmadan miktarını azaltırlar ve azaltma miktarı çeşitli filtre yapımcıları tarafından değişik tutulmuştur. Bu husus, yani gri-nötr filtrenin üzerine düşen ışığın ne miktarını geçirdiği filtre prospektüslerinde yazılıdır.
SKY LIGHT (1A) FİLTRELER: Renkli fotoğrafçılıkta bütün diğer filtrelerden daha çok fazla kullanılan filtrelerdir. Mavi renk fazlalığını önlemek için kullanılırlar. Renkli filmin spektrumun mavi renk bandına karşı duyarlı olan en üst tabakasının mavi ışınlara ilaveten insan gözünün görmediği mor ötesi (U-V) ışınları da saptaması nedeniyle normal renkler altında görünen bir çok açık hava manzaraları, renkli filmde göründüğünden mavi şekilde görülür. Bunu önlemenin çok basit ve ucuz yolu objektif önüne bir SKY (1A) filtre takmaktır. Bu filtrenin rengi, çok açık pembe olması nedeniyle ikinci bir etkisi de konunun gölgede kalan kısımlarının ya da kapalı bulutlu günlerde konunun tamamının renk tonunu sıcaklaştırmasıdır. Bu suretle elde edilen sonuç bazı fotoğrafçıların tercihen kullandıkları sarımsı renkte olan UV filtreleriyle elde edilecek sonuçlardan daha hoş sonuçlar doğurabilir. SKY filtrelerinin poz değerleri üzerinde değişikliği gerektirecek bir etkileri yoktur. Konuların renk tonu üzerindeki etkileri ise fark edilemeyecek kadar azdır.
BEN FOTOĞRAF MAKİNESİ ALMAK İSTİYORUM!!!
Evet bu ana kadar eğer yazıları okuduktan sonra fotoğrafçılığa merak saldıysanız simdide sizlere nasıl bir makine almamız gerektiğini anlatmak istiyorum...
Eğer ben bu işin ruhuna uyacağım ve tam manası ile yapacağım ve taktir görmek istiyorum diyorsanız size önerim tamamen kimyasal ve manuel bir makine ile başlamanız. Yok benim çekeceğim fotoğraflar beni kurtarsın ben eşi dostu çekeceğim derseniz o zaman size önerim bir dijital makine almanızdır. Ama her iki durumda da bu ise yeni başlıyorsanız asla pahalı bir makine almayın.
Ben ilk olarak bu ise her amatörün evinde olan sadık dostu zenith bir makine ile başlamıştım. Tamamen manueldi. Bana birisi hediye gibi birşey yapmıştı. Ayrıcada bozuktu. Perdesi kitleniyor B moduda çalışmıyordu. Bende objektifi elle açıp kapatıp çekim yapıyordum. Ama o makine ile ben belki 500 foto çektim. Bazıları yandı bazıları olmadı ama güzel çıkanlarıda vardı. Bu gün piyasada iyi bir zenith bulmak çok güç. 2. el satanlarda da mutlaka ufak tamirlerle satış yapıyorlar. Ben sizlere sağlam bir canon sanırım A1 modeliydi. (Eskiden efsane makinaydı) Bu modeli önerebilirim. Yada türevi bir model. (Yaklaşık 5 yıldır trde değilim bu sebeple piyasada ne var ne yok tam bilemiyorum)
2. el makine alacaksanız sirkecide hayyam pasajı var. Ama makine alacaksanız mutlaka anlayan birisiyle gidin. Çünkü bilgisiz iseniz bozuk bir makine alabilirsiniz. Ama genel olarak bir makineyi test etmek isterseniz objektifi nasıl çalısıyor, perdesi iyi durumdamı, diyafram iyimi bunları kontrol etmek gerekir. Her enstanteneyide tek tek deneyin...Birde fiyatı tabii. Mutlaka bir çok yere sorun. Canonlar ve nikonlar biraz pahalıdır. Ama kalitelidir ve dayanıklıdır. Objektifleri zeisstir.
Eğer direkt olarak digital ile başlamak isterseniz ozaman önerim manuel ayarların yapılabileceği makineleri tercih etmenizdir. Bunlardan canon, nikon, kodak gibi markalar güzel markalardır. Sonyleri ben tercih etmiyorum. Hoş bir sony alsanız torununuzda kullanır ama fiyatlarıda el yakar. Benim ilk dijital makinem canon powershot modeli idi. Ve ben çok memnun kalmıştım. Tek dezavantajı sabit zoom objektifliydi. Ama onunla bile sanırım 4000 fotoğraf çektim. Unutmayın fotoğrafı fotoğrafçı çeker makine değil...
2. elde dijitale tanıdığınızdan değilse yanaşmayın derim. Çünkü piyasadaki makinelerin gerçekten iyimi kötümü olduğunu anlamanız neredeyse imkansız. Mesela benim dijital bir makinem 20-30 fotoda bir tutukluk yapıyordu üstüne vurunca düzeliyordu sonra babama hediye ettim J Başka bir örnektede sanırım leica marka bir analog makine almıştım 2. el. Hatta param yoktu alabilmek için eski stüdyo makinemi vermiştim. Daha sonra 2 ay içinde perdesi dağıldı.
Ama eğer nakit sıkıntınız yoksa sıfır bir makine herzaman avantajlıdır. Bunuda unutmayın...
Yukarıda şu ana kadar anlattığım bilgiler temel fotoğrafçılık bilgilerini içermektedir. Yani ‘ben güzel fotoğraf çekmek istiyorum’ diyen birisinin bilmesi gereken temel bilgilerdir. Bu bölümden sonra 2. Bölüm olan fotoğraf çekme tekniklerini irdeliyeceğim...
BÖLÜM 2 FOTOĞRAFÇILIK TEKNİKLERİ
Bölüm 1de temel fotoğrafçılık bilgilerini aldık makinamızı tanıdık bazı terimleri öğrendik. Şimdi ise fotoğraf nasıl çekilire bakıyoruz.
Bir fotoğraf çekilebilmesi için öncelikle konu seçilir. Ve bu konu üzerinde ve çevresinde düzenlemeler yapılırken anlatılmak istenen noktalara değinilir, anlatımı bozan öğeler kadrajdan uzaklaştırılır. Buna kompozisyon oluşturma denilir. Kompozisyonun önemi şu şeklide irdelenebilir. Bu yazıyı okurken ben aralara konu ile alakasız değişik cümleler yerleştirsem kimse bu yazının ana fikrini tam amansı ile anlamaz. İşte fotoğrafçılıktada kompozisyon oluşturuken gereksiz öğeler kadrajdan uzaklaştırılır. Bu konuya daha sonra ayrıntılı olarak değineceğim ama önce pozlandırma hakkında bilgi vermek istiyorum:
POZLANDIRMA
Film üzerinde görüntünün oluşabilmesi için belirli oranda elektromanyetik ışınım (ışık, x ışınları, kızıl ötesi, ısı) gereksinimi vardır. Bu enerji ışık tarafından taşınır. Işık objektiften geçerek belli bir süresinde film üzerindeki duyarlı kısmı etkilemesi bir filmin pozlandırılmasıdır.
Poz süresi. Filmi etkileyen ışığın yoğunluğuna ve gelme süresine bağlıdır. Bir kabı, bol miktarda gelen suyla, kısa sürede ve az şiddetteki su ile, daha üzün bir sürede doldurabiliriz. Aynı şey filmin pozlandırılması için de geçerlidir. Eğer ışık kaynağı güçlü ise az süre film pozlanırken ışık kaynağı güçsüz ise uzun süre film pozlandırılmak suretiyle görüntünün oluşması sağlanır. Birçok bas-çek özelliği olan ucuz makinelerde gece çekilen fotoğraflarda arka fondaki manzara çıplak gözle çok güzel görünürken fotoğrafta çıkmaz. Buna karşılık flaş patladığı için resmini çektiğimiz kişi parlar. Bunun ana sebebi pozlama bilgisizliğidir. Çünkü arka fondaki ışık azdır ve film uzun pozlanmalıdır. Oysa öndeki kişi flaşla aydınlandığı için makine otomatik olarak öndeki kişiyi baz alır ve pozlamayı kısa tutar. Boylece fok karanlık öndeki kişiler parlak çıkar.
Film doğru bir şekilde pozlandırılmış ise gerçek görüntüdeki renk tonları aynen kaydedilebilecek kadar ışık almıştır. Pratikte dört faktör filmin pozlandırılmasını etkiler. Bunlardan birincisi, fotoğrafı çekilen konunun kendisidir. İkincisi filmin ışığa duyarlığıdır. Hızlı filmler daha az sürede pozlanırken yavaş filmler için daha fazla ışık vermek gerekmektedir. Diğer faktörler ise estantene değeri (obtüratör hızı) ve diyafram açıklığıdır.
Hatırlanacağı gibi fotoğraf makinelerinin parçalarını incelerken fotoğraf makinelerinin iki ana kısımdan meydana geldiğinden bahsetmiştik. Bu iki ana kısım gövde ve objektiften oluşmaktaydı. Gövdenin obtüratör sistemi, pozometre ve film takılmak için bir karanlık odadan meydana geldiğini, objektifin ise diyafram ve netleme sisteminden oluştuğunu anlatmıştık. Yine hatırlanacağı gibi diyafram makine ye girecek ışık miktarını ayarladığını, örtücünün ise, miktar olarak ayarlandıktan sonra fotoğraf makinesine giren ışığın film yüzeyini ne kadar süne ile etkileyeceğini belirleyen bir parça oldukları belirtilmiş, her ikisinin de sahip oldukları standart değer dizileri sıralanmıştı. Film üzerinde görüntünün oluşabilmesi için bir miktar ışığa ihtiyaç vardır. Bu bir miktar ışığı enstantane ve diyafram değerleri arasındaki ilişkiyle ayarlamaya pozlama ya da pozlama dengesi denir. Burada şunu tekrar hatırlamakta fayda vardır. Objektif de; diyafram ve enstantane değerlerinin her ikisinde de her hangi bir değer ele alındığında, onun bir önceki değer tam iki misli, bir sonraki değer ise tam yarısı kadar ışık geçirir. Bunu bir örnekle açıklamaya çalışalım. Fotoğraf makinemizin diyafram değerleri dizisi,
1.7 - 1.8 - 2 - 2.8 - 3.5 - 4 - 5.6 - 8 - 11 - 16 - 22
şeklinde sıralandığını varsayalım. Bu değerlerden 4 değerine göre diyaframımızı ayarlayalım. Buna göre 4 ‘un bir önceki değer olan 5.6 ‘ya göre tam iki misli bir sonraki değer olan 3.5 ‘e göre 3.5 diyafram değerinin yarısı kadar ışık geçirir. Bir başka ifadeyle 4 diyafram değerinin 2 birim ışık geçirdiğini kabul edersek 5.6 diyafram değeri 1 birim ışık geçirirken 3.5 diyafram değeri 4 birim ışık geçirir. Daha önce belirtmiş olduğumuz gibi diyafram değerleri dizisindeki rakamlar ile sahip oldukları ışık geçirgenlikleri arasıda ters orantı vardır. Diyafram değerleri dizisindeki en büyük rakam en az (en kısık) ışık geçirgenliğine sahipken - en küçük rakam (en açık) en fazla ışık geçirgenliğine sahiptir. Aynı ilişki şeklini enstantane değerleri dizisi içinde geçerlidir. Makinemizin enstantane değerleri dizisi,
1 - 2 - 4 - 8 - 15 - 30 - 60 - 125 - 250 - 500 - 1000 - 2000
şeklinde sıralandığını varsayalım. Bu değerlerden 60 değerine göre makinemizin enstantane değerini ayarlayalım. 60 enstantane değerinde film üzerine düşecek ışık miktarı bir önceki değer olan 30 ‘un iki katı. Bir sonraki değer olan 125 ‘in yarısı kadar olacaktır. Bir başka ifade ile 60 enstantane değeri 2 birim zaman açık kalıyorsa 30 enstantane değerinde 4 birim 125 enstantane değerinde ise 1 birim açık kalacaktır. Güneşte fotoğraf çekmek için 100 ASA ‘lık bir film makinemize takılı olduğunu varsayalım. Bu durumda bir miktar (filmin pozlanması için gerekli olan miktar) ışığın film üzerine düşebilmesi için enstantane değerimizi 250 diyafram değerimizi de 11 ayarlarına getirelim. Bu durumda film üzerinde görüntü oluşabilmesi için yeterli (gerekli) miktarda ışığın film üzerine geçmesini sağlarız. Biz yukarıda anlatmış olduğumuz diyafram ve enstantane ilişkisini düşünerek enstantane değerimizi 250 yerine 125 değerine alırsak bir önceki değere göre süreyi iki kat artırmış oluruz. Bu durumda film üzerine bir önceki pozlama dengesine göre iki kat fazla ışık düşecek bu da filmimizin yanmasına yani fazla ışıktan dolayı detayların kaybolmasına neden olacaktır. Film üzerinde görüntünün oluşması için her türlü ışık şartlarında (ışığın artması ya da azalması film üzerine düşmesi gereken ışık miktarını etkilemez) lazım olan gerekli miktar ışığı elde edebilmek için biz diyafram değerini bir stop kısarsak yanı, 11 ‘den 16 ‘ya alırsak film üzerine düşen ışık miktarında hiçbir değişiklik yapmamış oluruz. Yani 125 e 16 değerleri ile 250 ‘ye 11 değerleri arasında hiçbir fark olmaz. Ya da 500 ‘e 8 -250 ‘e 11 -125 ‘e 16 değerleri hep aynı ışık koşularında film üzerine aynı miktarda ışığın düşmesini sağlarlar. (Bu değerler arasındaki geçiş ileride netlemede kullanılacaktır.
Bunu bir ön örnekle açıklayalım. Diyelim ki çok sevdiğimiz lepistesimizin fotoğrafını çekiyoruz. Lepistesimizde bize poz veriyor. Bu fotoğrafın mükemmeliyeti için lepistesin ön planda arka fondaki bitki, kaya ve diğer balıkların ise geri planda olması gerekir. Pozometremizle ışık ölçümü yaptık. Diyelimki değerler 8-60 çıktı. Bu 8 diyaframla 60 enstantenede çekim yapacağımız anlamına gelir. Ancak bu değerlerle fotoğraf çekince çıkan fotoğrafta lepistesimizle arka fon aynı netlikte çıkmış olacaktır.(Diyafram kısık net alan derinliği var). Oysa biz lepistesimiz net arka fon flu olsun ki balığımız dikkat çeksin istiyorduk. İşte bu noktada 8-60 olan değerlerinizi 3,5-500 haline getiririz. Bu durumda diyafram 3,5 olup dahada açılacağı için ışık kanunlarından makinamız lepistese odaklanırken arka fonu flulaştıracaktır.(Diyafram açık net alan derinliği yok)
Bu durumda da kaliteli bir fotoğraf etmiş oluruz.elde
Filmlerin ışığa karşı duyarlılıkları farklıdır. Yani bir film az ışıkta iyi bir görüntü oluştururken diğer bir film daha fazla ışıkta iyi bir görüntü oluşturabilir. Üretici firmalar ihtiyaçlara göre değişik özelliklerde filmler üretmişlerdir. Farklı duyarlıklara sahip filmlerin varlığı bir yandan bizlere aralarından seçim yapma imkanı tanırken, diğer taraftan fotoğraf çekerken kurmamız gereken bir o kadar fazla olasılık sunmaktadır.
Fotoğraf çekerken hangi enstantane ve diyafram değerlerinde fotoğraf çekeceğimiz yalnız filmlerin duyarlılıklarıyla sınırlı kalmamaktadır. Çünkü fotoğraf çekmek için yeryüzünde sınırsız sayıda mekan ve zaman bulunmaktadır. Bu ise sınırsız sayıda ışık ve aydınlatma anlamına gelir. Daha önce belirttiğimiz gibi gereğinden fazla ışık kararmaya yol açarken, az miktardaki ışık ise düşük yoğunluklu bir görüntü oluşturur. Bu nedenle, pozlandırma işleminin doğru olarak yapılması, fotoğraf çekiminin temelini oluşturur. Filmi doğru pozlandırmak demek, fotoğraf makinesinin iki temel parçası olan, obtüratör ve diyafram değerlerinin doğru seçilmesi demektir.
IŞIK ÖLÇÜMÜ-POZOMETRE
Gerçek anlamda pozlama dengesinin kurulmasında en büyük yardımcımız, aslında her biri küçük birer bilgisayar gibi çalışan pozometrelerdir. Pozometreler herhangi bir ortamdaki ışığın ölçülmesinde kullanılırlar. Çok değişik modelleri olmasına rağmen pozometrelerin hepsi aynı ilkelere göre çalışırlar. Aralarındaki fark bazı ayrıntılardan kaynaklanır. Pozometreler konudan gelen ışığı ya da konudan yansıyan ışığı ölçüp, sonucu enstantane ya da diyafram değeri açısından verirler. Kısaca ışığa duyarlı bir göz ve okunan ışık şiddetini enstantane ve diyafram değerini çeviren pozometreler farklı yapılarda olabilirler. Bunların en önemli farklılıkları ışığa karşı duyarlı elamanlarındadır.
Her pozometrede ortamdaki ışık miktarını gören bir göz bulunmaktadır. Ortamdaki ışık bu gözün (photocell) üzerine düştüğünde, küçücük de olsa bir elektrik akımı oluşmakta ve bu elektik akımı devreye bağlı bulunan bir akım ölçeri hareket geçirmektedir. Işığa karşı duyarlı olan bu göz üzerine düşen ışık miktarı artıkça, oluşan elektrik akımının gücü de artmakta ve akım ölçerin ibresindeki sapmayı daha da artırmaktadır. Kimi daha geliştirilmiş pozometrelerde (selenyumlu) bu elektrik devresine birde pil bağlanmıştır. Böylece pozometrenin gücü daha da artırılmıştır. Başka bir ifadeyle normal şartlarda ışığa karşı duyarlı gözün çok zor fark edebileceği az ışıklı ortamlarda besleyici pil sayesinde rahatlıkla ışık ölçümü yapabilmektir.
Silikon fotodiyotlu hücrelerden yapılmış ışık ölçerler günümüzde en yaygın kullanılan pozometrelerdir. Geri beslemeli akım voltaj çeviricisi olarak çalışan işlemsel güçlendirici aracılıyla, silikondan yapılmış yarıiletkenin ürettiği elektrik akımı, duyarlı bir akım ölçerin ibresini oynatır. Bu oynama oldukça geniş bir ışık şiddeti aralığında doğrusal değiştiği için silikon fotodiyotlu ışık ölçerler en güvenilir pozometrelerdir.
Pozometreler ayrı (makineden bağımsız) yapıldıkları gibi fotoğraf makinelerinin içine de yerleştirilebilirler. Makinelerin içine yerleştirilenlerine objektif içinden okumalı anlamına gelen (Through The Lens’ın kısaltılması olan) (TTL) ışık ölçerler denir.
Makine içerisine yerleştirilmiş olan pozometreler diyafram veya enstantane ya da her ikisine birden bağlanmış olabilir. Diyafram öncelikli modellerde sizin belirlediğiniz diyafram değerine uygun enstantane değerini makineler pozometre yardımıyla bulur. Enstantane öncelikli modellerde ise, enstantane değerini siz belirlersiniz makine pozometre yardımıyla uygun diyafram değerini belirler. Fotoğraf makinesinin içerisine yerleştirilen pozometreler, ölçtükleri enstantane diyafram değerlerini bize farklı şekillerde gösterirler. Bazı makinelerde vizörden bakıldığında gözüken (bazı makineler de bu ibre ve halka makinenin üzerindedir.) bir ibrenin diyafram ve enstantane değerlerine göre yukarı aşağı oynayan halkanın üzerine getirilmesi istenir. Bazı makinelerde + ve - işaretlerinin tam ortasına ibrenin gelmesi doğru enstantane ve diyafram değerlerinin seçildiği anlamına gelir. Bazı makineler de ise sarı yeşil lambalar vardır. Alta ve üsteki lambaların birlikte yanmaları veya yeşil lambanın yanması ya da ok işaretlerinin sönmesi uygun değerlerin seçildiği anlamında kullanılır. Bazı makinelerde ise enstantane ve diyafram değerleri sayısal olarak vizörden bakınca görülür, bu sayılardan bazılarında lamba yanar veya yanıp söner yanan ya da yanıp sönen lamba uygun enstantane ya da diyafram değeri olarak okunur ve makineye aktarılır.
Makineye takılan modellerin yanında birde el tipi pozometreler vardır. Bunlar makineden bağımsız olup ayrı olarak kullanılırlar ve ölçülen değerler sonra makineye uygulanır. Çalışma prensipleri makineye takılan modellerin aynısıdır. Pozometre üzerinde ışığa duyarlı bir göz vardır. Pozometrenin gözünün üzerine yerleştirilen bir kapsül yardımıyla yaklaşık 180 derecelik bir yaydan gelen ışıkların hepsinin içeri girmesini sağlar. Pozometre konudan ışık kaynağına doğru yöneltilerek ışık ölçümü yapılır ve pozometrenin önerdiği değerler makineye uygulanır. Kapsül üzerinde takılıyken düşen ışığı ölçmeye yarayan pozometre kapsül çıkarıldığında yansıyan ışığı ölçmek için kullanılır.
KOMPOZİSYON OLUŞTURMA
Anlatmak istediğimizi en uygun şekilde anlatma, olarak ifade edebileceğimiz kompozisyonda önemli olan anlatımda kullanılan öğelerin anlaşılacak şekilde bir araya getirilmesidir. Anlatılmak istenenin anlatılan şeyin doğasına uygun olması ve anlatılan şeyin kendine özgü üretim araç ve yöntemlerinin kullanılması gereklidir. Kompozisyonda kadraj, grafik düzenleme, leke dağılımı, ışık ve anlatılmak istenenin anlaşılır ifade edilmesi gerekir.
Hangi tür fotoğraf makinesine sahip olursanız olun (en basitinden en gelişmişine kadar) deklanşöre basarken sizin fotoğrafınızı sıradanlıktan çıkaracak, ona estetik bir değer katacak öğe, çeşitli kompozisyon kurallarına uymanıza bağlıdır. Fotoğrafta kompozisyon pasif ve aktif olmak üzere iki şekilde gerçekleştirilebilir.
Pasif düzenlemede fotoğrafçı pozlandıracağı konuda vurgulamak istediği öğelerin, ışık şartlarının kendiliğinden olmasını ve zihninde önceden oluşturduğu düzenlemenin gerçekleşmesini bekler. Konunun düzenlenmesine hiçbir şekilde katkıda bulunmaz. Genellikle çocukların yaşantıları, portre çalışmaları, doğa fotoğrafçılığı ve hayvanlar aleminin fotoğraflanmasında pasif düzenlemeden yararlanılır. Daha önce zihninde canlandırmış olduğu bir olayın oluşması için ona düşen görev, sadece beklemektir. Bazen zihnimizde tasarladığımız olaylardan biri, ansızın karşımıza çıkar ve deklanşöre basmak suretiyle istediğimiz bir fotoğrafı elde edebiliriz. Bazen ise tasarladığımız düzenlemenin oluşması, çok uzun zaman alabilir ya da hiç gerçekleşmeyebilir. Örneğin bir defa gördüğümüz çocuğun gülümsemesi fotoğrafik olarak bizim için yeterli olabilir. O anda, makinemiz çekim için ayarlı değilse ya da herhangi bir nedenden dolayı pozlandırmayı gerçekleştirememişsek, aynı olayın gerçekleşmesi için çocuğun gözlemlenmesi gerekmektedir. (B sebeple bir fotoğrafçı fotoğraf makinesini yanından asla ayırmaz)
Aktif düzenlemede, fotoğrafçı konunun aydınlatılmasından, modelin duruşuna kadar her şeyi kendisi ayarlar. Bu düzenlemede fotoğrafçı ne aradığını bilen ve bunu uygulamak için fotoğrafik unsurları bilinçli şekilde kullanan kişidir. Aktif düzenlemede dikkat edilmesi gereken en önemli nokta düzenleme sırasında olayın ya da konunun doğallığını bozacak durumlardan sakınmaktır. Bir portre çalışmasında modelle konuşmak modelin, sıkılganlıktan kurtulmasını ve daha doğal hareket etmesini sağlayabilir.
Fotoğrafta, kompozisyon kapalı ve açık biçimde düzenlenebilir. Kapalı kompozisyonda fotoğrafçı, anlatmak istediği her şeyi fotoğraf karesinin içerisinde, izleyiciye sunar. İzleyici kendine hazır olarak sunulan bu yorumla ve anlatımla yetinmek zorundadır. Açık kompozisyonda ise, fotoğrafçı olayların devamını izleyiciye bırakır. İzleyici, fotoğrafçı tarafından kendine sunulan temel bilgilerden hareket ederek, olayın devamını zihninde tamamlar. Böylece bir fotoğrafın oluşumu ve değerlendirilmesinde fotoğrafçı ile izleyici birlikte rol alır. Kapalı kompozisyonda, konunun sınırları fotoğraf karesi ile sınırlandırılırken, açık kompozisyonda konu karenin dışına taşarak devam eder. Konuyu oluşturan öğeler, izleyiciyi fotoğraf karesinden başlayıp başka dünyalara ve yorumlara götüren bir görev üstlenir.
KOMPOZİSYON ÖĞELERİ
A. Belirginlik: Fotoğraf aracılığıyla anlatılmak istenen mesajın, izleyici tarafından anlaşılması için çekilen fotoğrafın belirgin olması gereklidir. Fotoğrafın belirgin olması, bir iletişim aracı olan fotoğrafın mesajını en okunaklı biçimde ortaya koymasıdır. Bu amaçla kullanılan fotoğraf dili, öteki diller gibi, önceden üzerinde anlaşılmış bir biçimler demetidir. Her ne kadar fotoğraf, doğada var olan biçimleri (öğeleri) olduğu gibi duyarkat üzerine yansıtan ve burada yeniden yapılandıran bir özelliğe sahip olsa da, üç boyutlu olarak bir zaman sürecinde algıladığımız evreni iki boyutlu bir düzleme bir anda (bazen saniyenin binde birinde) saptamaktadır. Bir konuyu, iki boyutlu bir düzlem üzerine bir anda (saniyenin kesirlerinde) saptamak, mesajın içeriğinin kavranmasını zorlaştırır. Zaman ve üçüncü boyutun zihinde canlanabilmesi için, çekilen konu hakkında izleyicinin önceden zihninde var olan duyumlarından yararlanılır. İşte bu nedenle fotoğraf, üzerinde önceden fikir birliğine varılmış biçimler demetidir. Örneğin yolda, birbirine sarılmış iki kişinin fotoğrafı, yalnızca bir anın tespitidir. Bu kişilerin ne yaptığının izleyici tarafından anlaşılması o konu hakkındaki önceden zihinlere yerleşmiş, bilgilerin yorumlanmasına dayanmaktadır. Bu fotoğrafın okunmasında, kişilerin kavga mı etmekte oldukları ya da bir özlem sonrası kavuşmanın verdiği bir sarılmanın mı göstergesi olduğunun, fotoğraftan anlaşılması üçüncü boyut ve pozlandırma sırasında kritik anın uygun olarak seçilmesine bağlıdır. Her izleyici fotoğraf karesini oluşturan öğeleri, zihnindeki buna benzer binlerce görüntüden biriyle çakıştırıp fotoğrafı geçmiş deneyimlerine göre yorumlayacaktır. Bu nedenle ne anlatmak istediğini iyi anlatamayan (yeterince belirgin olmayan) bir fotoğraf, izleyicide farklı duygular ve düşünceler uyandırır. Bu durum ise, izleyiciye aynı duygu ve düşünceleri yansıtmaya yarayan fotoğrafın en güçlü iletişim aracı olma özelliğini kaybettirir. Bir fotoğrafla anlatılmak istenen, yardımcı öğeler, zamanlama ve olayın belirginliği ile bir anlam kazanır. Bu nedenle her fotoğraf mesajını olduğu gibi yansıtacak şekilde belirgin olmalıdır. Fotoğrafta belirginliği sağlayan öğeleri kısaca açıklayalım.
1. Sadelik: Bir fotoğrafta, ana öğenin yanında bir çok öğe yer alır. Fotoğraf makinesi, gördüğünü film üzerine aktardığından, ana konuyu destekleyen öğelerin dışında kalan öğelerin, fotoğraf karesinden çıkarılması gerekmektedir. Bu sisteme ayıklayıcı yöntem adı verilir. Bir başka ifade ile vizörden görülen, fakat fotoğraf karesinde olmasını istemediğimiz öğelerin temizlenmesi ya da konu içindeki ağırlığının azaltılması sistemi ayıklama sistemidir. Ressamların yöntemi ise biriktirici yöntemdir. Tuvalin karşısına geçen ressam, resminde olmasını istediği öğeleri tek tek tuvale çizerek bütüne biriktirme yoluyla ulaşır. Fotoğrafçı ise bütün içinden istemediği öğeleri çıkartarak eserini oluşturur. Fotoğrafçı ayıklama işlemini gerçekleştirebilmek için, çekim noktası değiştirilebildiği gibi, alan derinliğinin etkisi de kullanılabilir. Örneğin bir portre çekiminde, modelin arkasında ve önünde yer alan istenmeyen öğeler, alan derinliği azaltılarak flu hale getirilmek suretiyle fotoğraf karesi içindeki önemi azaltılabilir. İstenmeyen öğelerin çerçeve dışında kalması, değişik bir çekim noktasının kullanılmasıyla sağlanabildiği gibi, farklı odak uzunluğuna sahip objektifler kullanılmak suretiyle de sağlanabilir. Bazen fotoğrafını çekeceğimiz konu için gereksiz gördüğümüz öğe canlı bir varlık olabilir. Bu durumda onun oradan ayrılmasını beklemekten başka çare yoktur. Bazen saatlerce beklememiz gerekebilir. Uzun süre beklemek, konu üzerindeki ışığın durumunu ya da modelin ifade biçimini değiştirebilir. Sonuç olarak fotoğrafı çekmekten vazgeçmek bile istemediğimiz bir fotoğraf çekmekten daha iyidir. Sadeleştirme için kullanılacak yöntemlerden biride perspektiften yararlanmaktır. Örneğin bir futbol maçında, stadyumda izleyicilerden seçtiğimiz konu, yüzlerce insandan biri olabilir. Bu durumda geniş açılı bir objektifle, konuya yaklaşarak, öndeki insanı (ana temayı teşkil eden) abartarak büyütüp, arkadaki insanların fotoğraf karesi içerisinde kaplayacakları alanın oranını küçültmek suretiyle, diğer insanların konu üzerindeki ağırlığı azaltılabilir. Bir başka yöntem ise, çekim noktasında değişiklik yapmak yani farklı bir çekim noktası kullanmaktır. Fotoğrafı sadeleştirmek en az öğe ile en iyiyi anlatmaktır. Yoksa tek bir şeyin fotoğrafını çekmek, fotoğrafın sadeleştirilmesi anlamına gelmez. Örneğin bir insanın yazı yazmasını anlatmak için, bir kalem fotoğrafı çekmek kişinin yazı yazmasını anlatmak için yeterli değildir.
2. Şemalar: İnsan doğası önce geneli algılar, sonra ayrıntıya yönelir. Bu nedenle karmaşık ve çok öğeyi bünyesinde taşıyan bir konunun fotoğrafını çekerken konunun çeşitli geometrik formlara dönüştürülmesi mesajın daha kolay anlaşılır olmasını sağlar. Bazen çok sayıdaki öğeyi birlikte fotoğraflamak zorunda kalabiliriz. Bu durumda çoğulu bir geometrik şekle dönüştürerek tekile indirgemek mümkündür. Bir koyun sürüsünün (S) veya (Z) şekline gelmesini beklemek veya ağaca konmuş kuşları bir geometrik forma dönüştükleri zaman fotoğraflamak görüntünün belirginleşmesini ve sadeleşmesini sağlar. En sık kullanılan geometrik şemalar arasında (Y), (+) ve (0) sayılabilir.
3. Ritm: Bir cismin tekrarlanan görüntüsü ya da peş peşe benzer elamanlar dizisi, aynı elamanların tekil görüntülerinden daha etkileyicidir. Belli bir düzene göre tekrarlama, sayısal değerinden fazla bir zenginlik ifade eder. Ritmi oluşturan öğelerin düzenli tekrarı, düzensiz tekrarından daha güçlü etki yaratır. Örneğin yoldaki telefon direkleri, yol çizgileri, dizi dizi ağaç kümeleri gibi.
4. Uyum: İki ya da daha çok öğenin birbirini hareket, biçim, renk ve ton değerleri bakımından desteklemesi anlatıma güç katar. Uyumda, benzer öğelerin yan yana kullanılması anlatımı güçlendirirken ritimde benzer öğelerin belirli aralıklarla tekrarlaması anlatımı güçlendirmektedir. Bazen ritm ve uyum birlikte kullanılabilir. Hareket eden öğelerin aynı tarafa yönelmesi (Koyun sürüsünün dereye doğru yönelmesi) ya da duran nesnelerin aynı tarafa yönelişi (4-5 kişinin aynı yöne bakmaları) hareketteki uyumu sağlar.
Küçüklü büyüklü benzer biçimlerin arasında biçim uyumu söz konusudur. Örneğin Sultan Ahmet Camiine beli bir yükseklikten bakıldığında, cami kubbesi etrafındaki yarım kubbeler biçimsel uyumdur.
Renk uyumu olarak ta renk çarkındaki komşu renkler arasındaki uyum anlatımı zenginleştirir. Örneğin mavi renkle birlikte yeşil ve mor renklerin kullanılması renk uyumunu sağlar.
5. Kontrast: Birbirine zıt öğelerin birlikte kullanılması konunun belirginliğini artırır. Bir cismin büyüklüğünü göstermek için kendi eş değerinde bir şeyle fotoğraflanması gerekir. Fakat, fotoğrafta büyüklüğü vurgulamak istersek daha küçük bir öğe ile fotoğraflamak uygundur. Örneğin bir basketbolcü uzun boylu bir kişinin yanında gerçek boyunda bir görüntü sergilerken, kısa boylu bir kişinin yanında boyu abartılı olarak vurgulanır. Farklı yönlere giden iki kişinin görüntüsü harekette kontrast oluştururken bir üçgen ile dairenin birlikte fotoğraflanması biçimsel kontrastı meydana getirir. Renkle ve tonlarla da kontrast elde edilebilir. Burada birbirine zıt renklerin kullanılması en belirgin kontrasttı verirken, ara tonların ve renklerin kullanılması dereceli bir kontrast oluşmasını sağlar. Özellikle sıcak ve soğuk renklerin birlikte kullanılması fotoğrafa ayrı bir anlam katar. Aşırı kontrast fotoğrafın belirginleştirilmesinden ziyade konunun ve ilginin bölünmesine ve dağılmasına yol açacağı unutulmamalıdır.
6. Işık: Fotoğraflanan bir konunun belirginleştirilmesinde en etkili araç ışıktır. Konuda vurgulanmak istenen noktaların diğer bölgelere göre daha aydınlık olması ya da istenmeyen görüntüleri fotoğraf karesinin dışına taşımak için bu bölgelerin çok aydınlık ya da karanlık olmaları fotoğrafta konunun belirginliğini artırır. Zorunlu kalmadıkça (Siluet fotoğrafları) ters ışık ve cephe ışığını, fotoğraftaki derinlik etkisini kaybettireceğinden kullanmamak yerinde olur. Konuda derinlik kazandırması ve aşırı kontrastı engelleyebilme özelliği olan yanal ışık fotoğraf belirginliğini artırır. Mezar taşlarındaki yazıların fotoğrafını çekerken yazıların okunabilmesi için 45 derecelik bir açıyla gelen yanal ışık kullanmak en uygun ışık açısıdır. Bu fotoğraf cepheden gelen ışıkla çekildiğinde yazıların okunması imkansızlaşır.
Işık konunun belirginleşmesini sağlayan bir araç olmasının yanında alan derinliği etkisini de sağlayan en önemli araçtır. Gittikçe parlaklığı azalan konularda ve ana temanın çevresinde oluşan parlak çerçevelerle bu etki yakalanabilir. Sıcak ve soğuk renklerin birlikte kullanılması da alan derinliği etkisi sağlar.
7. Perspektif: Fotoğraflanan konuda istenilen bölgelerin deha belirgin olarak vurgulaması için izlenen yollardan biri de perspektif etkisidir. Cisimlere belli bir noktadan bakıldığında görülen şey, bulunulan noktadan görünen konunun görsel gerçeğidir. İnsan beyni objeleri bir zaman anında değil, bir zaman sürecinde algıladığından perspektif bozulmalarını zihinde düzelterek algılar. Örneğin tren raylarına baktığımızda bu rayların belli bir mesafeden sonra birbirine birleşiyormuş gibi görülmelerine rağmen hiç kimse bu rayların birleştiğini düşünmez. Fotoğraf ise bir anın bir noktadan tespiti olduğundan aynı noktadan rayların fotoğrafı çekildiğinde, fotoğraf kağıdında bu birleşme etkisi yok edilemez. Perspektif etkisinden yaralanarak bazı öğelerin vurgulanması sağlanabilir. 10-12 katlı iki binanın arasına girerek yerden gökyüzüne doğru çekilen bir fotoğrafta binaların gökyüzünde birleşiyormuş etkisi yaratılabilir. Bazen geniş açılı bir objektif kullanılarak perspektif etkisi artırılır, bazen tele objektif kullanılarak nesneler arasında, uzaklıklarına bağlı olarak ortaya çıkacak olan, büyüklük etkileri azaltılabilir.
8.Keskinlik:
A.Netleme olayına bağlı keskinlik: Bu bir anlamda çekilen fotoğrafın netliğinin yapılmasıdır. Objektiften geçerek film üzerine düşen görüntünün bir noktada kesişerek netleşmesi objektif odak uzunluğunun netleme halkası yardımıyla ileri geri oynatılmasıyla sağlanır. Bir fotoğrafta her tarafın net olması çoğu zaman arzu edilmez. Çünkü fotoğrafımızda bir şeyi onun doğal atmosferinden sıyırıp, yine doğal ortamı (fotoğrafçının karar verdiği ortam) içerisinde izleyiciye sunmak istiyoruz. Bu sunma işlemi içerisinde fotoğraf karesine giren istenmeyen görüntüleri netsizleştirerek ana tema üzerindeki etkisini artırıp, konumuzu daha belirgin hale getirebiliriz.
B.Gelen ışığın türüne bağlı keskinlik: Bir fotoğrafta kontrastın yüksek olması keskinliği artırır. Bir portre fotoğrafı çekerken kişiyi olduğundan yaşlı göstermek için cephe ışığı kullanılırken, daha genç göstermek için yumuşak ışık (Yanal ışık) kullanılır. Yine bir tarihçi mezar taşındaki yazıları okuyabilmek için çekeceği fotoğrafta mezar taşının rengine zıt bir renk kullanması yazının taş üzerinde belirginleşmesine ve fotoğrafta daha rahat okunabilmesine imkan sağlar.
C.Çözümleme gücüne bağlı keskinlik: Burada duyarkatın ya da kullanılan objektifin çözümleme gücüne (milimetrede kaç çizgi ayırdığının ölçüsü) bağlı olan gerçek bir keskinlik söz konusudur. Çözümleme gücü yüksek bir objektifle çekilen fotoğrafın keskinliği ile sıradan bir objektifle çekilen bir fotoğrafın keskinliği birbirinden farklıdır. Yine ince grenli film ya da kart kullanılarak aynı fotoğraf farklı keskinlikte elde edilebilir.
9.Doku: Belli bir çerçeve içerisindeki yüzeyin parçalanmasında belli bazı oranların (altın kesim oranı) kullanılması görüntünün daha ilgi çekici olmasını sağlamaktadır. Bu bölme işleminde ortaya çıkan yüzeylerin istenilen anlatım doğrultusunda zenginleştirmesi ilgi çekiciliği artıracaktır. Bu yönteme yüzeye doku kazandırma ya da doku araştırması denir. Doku ifade eden çizgi, nokta ve tonların yüzeye kazandıracağı soyut zenginlik dışında yüzeyin doğal yapısın yansıtmak ya da küçük çapta derinlik kazandırmak gibi işlevleri de vardır.
10.Hız ve Hareket İzlenimi: Fotoğrafın, belli bir anın iki boyutlu bir düzlem üzerine saptanması olayı olduğunu daha önceki konularda belirtmiştik. Çevremizdeki olaylar bir anda başlayıp biten olaylar olmayıp, belli bir süreç içinde gerçekleşen olaylardır. Bu olayların bir süreç içinde ifade edilebilmeleri onların hareket izlenimlerinin duyarkata aktarılmasıyla sağlanabilir. Bir bisikletle dolaşan kişinin hareket halinde olduğunu fotoğraf karesine düşürmenin değişik yolları vardır. Bu yolların başında, bisikletin hareket hızının üstünde bir örtücü hızı kullanılması gelir. Bu durumda bisiklet ve sürücüsü ile birlikte çevre net olarak görülecek, buna bağlı olarak iki tekerlekli bisikletin yer çekimine rağmen ayakta durması onun hareket halinde olduğu izlenimini izleyicide yaratacaktır. Bir başka yol bisikletin hızının altında bir örtücü hızı kullanmaktır. Bu durumda da, çevrenin net olarak film üzerine düşmesi sağlanırken bisikletin ve sürücüsünün netsiz görüntüsü hareket izlenimini yaratacaktır. Diğer bir yol ise, düşük bir örtücü hızı kullanarak bisikletin hareket yönünde, makineyi hareket ettirirken fotoğrafın çekilmesidir. Bu durumda bisiklet ve sürücüsü net iken çevre netsiz olarak film üzerine düşecektir. Kullanılabilecek yollardan biri ise bisikletin hareket hızının üstünde fakat sürücünün el ve ayaklarının hareket hızının altında bir örtücü hızı kullanmak ve makineyi hareketsiz kılmak en çarpıcı görüntünün elde edilmesini sağlar. Bu durumda fotoğrafta çevre ve bisikletle birlikte sürücü net, buna karşılık sürücünün hareket halinde olan elleri, ayakları ve bisikletin tekerleri netsiz olacağından bisikletin hareketi fotoğraf karesinin üzerine en belirgin olarak yerleşmiş olacaktır.
Hareket ve hız izlenimi hareket halinde olan objenin hızının altında bir örtücü hızı kullanılarak fotoğraf çekildiği zaman hareketli kısım netsiz olacağından burada bir hareket izlenimi oluşur. Örneğin güneş battıktan sonra caddelerin fotoğraflarının çekilmesi durumda çok değişik fotoğraf elde edilebilir. Bu durumlarda cadde üzerinde ışıklandırılmış yapılar net ve belirgin, hareket halindeki araçların stop lambaları yol üzerinde kırmızı çizgilerin oluşmasını sağlarken, hareket halindeki insanlar netsiz birer leke olarak görüntülenir. Diğer taraftan hareket halinde olan bir cismin hareket hızının üzerinde bir örtücü hızı kullanılması hareketin bir zaman dilimi içerisinde durdurulması yoluyla hareket ve hız durumunu ifade eder. Örneğin bir çağlayanda, çağlayandan akan suyun akış hızının üzerinde bir örtücü hızı kullanılması havada su damlacıklarının duruyor halde görüntülenmesini sağlar.
11.Bütünlük: Her fotoğraf bir mesajın iletimi için çekilir. Niçin çekileceğine karar verilmeyen bir fotoğrafı çektikten sonra bu ne işe yarar, ben burada ne anlatabilirim diye düşünmek biraz zorlama olur. Bu nedenle öncelikle fotoğrafı niçin çektiğimizin cevabını bulmalıyız. Fotoğrafımızda ana tema ve bunu destekleyen öğeler bir bütünlük içerisinde verilmelidir. İzleyiciyi vurgulamak istediğimiz mesajın dışına itecek görüntü ve öğelerden kurtarmak için fotoğrafın belirgin ve bir tercümana ihtiyaç duymadan okunup anlaşılabilecek kadar sade olması gerekir. Fotoğrafta ana öğe belirlendikten sonra yardımcı öğelerin belirginliğini azaltmak ve kare içerisindeki oranını düşürmek için uygun çekim noktasından görüntülenmesi gerekir. Fotoğraf çekerken ister pasif düzenlemeyi, isterseniz aktif düzenlemeyi tercih edin, sonuçta kare içerisinde istenmeyen bazı öğelerin ayıklanması çok zordur. Ayıklanamayan öğelerin fotoğrafın bütünlüğünü bozmaması için çekim noktasının tespitinde azami gayretin gösterilmesi gerekir. Bazen birden fazla şeyin bir karede anlatılmaya çalışılması hiçbir şey anlaşılamayacak duruma gelmektedir. Bu nedenle fotoğrafta ikinci üçüncü mesajların oluşmasına yol açacak düzenlemelerden kaçınarak, tüm elamanların ana konu etrafında şekilleneceği bir kompozisyon tercih edilmelidir.
12. Denge: Pozlandırılmış olan bir fotoğrafta öğeler arasındaki uyum, belirginlik ve bütünlüğün yanında aranan önemli bir görsel unsur dengedir. Denge ana öğe ile yardımcı öğeler arasında, boyut, renk, ton, biçim ve kontrast dengesinin sağlanması anlatımı güçlendirirken, fotoğraftaki uyumu, belirginliği ve bütünlüğü sağlar.
Fotoğraftaki denge kavramı, fizikteki ve matematikteki denge kavramının içeriği ve anlamıyla aynı şeyi ifade eder. Fizikte kaldıraç yasası olarak adlandırılan yasaya göre; bir el terazisinde mesnedin yakınına asılan ağır bir madde ile mesnedin uzağına karşı tarafa asılan hafif bir madde arasında ağırlık bakımından fark olmasına rağmen terazi dengede durur. Bu yasadan hareket ederek düzenlemede lekeleri renkleri, büyüklükleri ve tonları bakımından merkeze olan uzaklıklarına göre dengeye getirilebilir. Burada uyulacak kural öğelerin ağırlıklarının merkeze uzaklıklarının çarpımının eşit olmasıdır. İnsan, simetriden ziyade simetri olmayan düzenlemeleri tercih etmektedir. Bu nedenle görüntüde bir birine eş değer iki ayrı düzenlemenin oluşmasını engellemek için, merkezden farklı uzaklıklarda ve değişik ağırlıklarda öğelerin düzenlenmesi gerekir. Ağırlık kavramını fizik ve matematikteki anlamından farklı bir anlamda fotoğrafçılıkta kullanılmaktadır. Fotoğraf açısından öğelerin ağırlı kare fotoğraf karesi içinde kapladıkları alan ile renk tonlarının çarpımıyla elde edilen değerdir. Örneğin, fotoğrafın merkezine uzaklıkları ve büyüklükleri aynı iki öğeden birinin rengi ve tonu fotoğraf karesinin rengi ve tonuna yakın diğeri de zıt renkte oluşmuş bir fotoğrafta denge bozulmuştur. Bu durumda, genele zıt renkte olan öğeyi merkeze yaklaştırmak suretiyle denge sağlanabilir. Bir manzara fotoğrafı çekerken bulutsuz bir gökyüzünün fotoğraf üzerindeki dengeyi bozmasını önlemek için çekim yaptığımız yerde ağaç yapraklarını ya da bulut görüntülerini gökyüzüne serpiştirerek buradaki boşluk giderilebilir ve fotoğrafta denge sağlanır.
13- Orantı: Konuyu ortalama veya simetrik yerleştirme akla ilk gelen orantıdır. Simetrik cisimlerin, bir noktadan veya bir eksen üzerinde simetrik göründükleri söylenebilir. Yalnız tam küre biçiminde bir cisim her yerden simetrik görünür. Simetri, akıl ve önyargı olarak benimsenen bir düzendir. Duygular ve sezgiler simetriye karşıdır. En basit simetri iki elamanlı simetridir. Bir gökyüzü fotoğrafı çekilirken ufuk çizgisinin fotoğraf karesini tam ikiye bölmesi basit simetriye bir örnektir. Bu durumda oran 1/1 şeklinde gerçekleşir. Basit simetrinin dışında bir yüzeyi 3-4-5 eşit parçaya bölerek farklı simetrik görüntüler elde edilebilir. Çift rakamlı bölmelerde ortada bir çizgi oluşurken tek rakamlı bölmelerde ortada bir bölüm oluşacaktır. Tek rakamlı bölmelerle de eğer ana konu bu bölüme yerleştirilir ve yardımcı öğelerle ana konu desteklenirse güçlü anlatım sağlayabilecek düzenlemelere ulaşılabilir.
Mimarı eserlerde ve diğer görsel sanatlarda da kullanılan altın kesim kuralı bir yüzeyin zorunlu bölünmesi gerektiği durumlarda kullanılacak en iyi yöntemdir. Altın kesim kuralında bir yüzey enine ve boyuna üç eşit parçaya bölündüğünde yüzeyde çizgilerin kesiştiği dört can alacı nokta ortaya çıkar. Ana tema bu noktalardan birine yerleştirildiğinde anlatım ve görsellik açısından en uygun nokta bulunmuş olur. Şekilde görüldüğü gibi bu dört ana noktadan ana öğenin özelliği ve anlatımı destekleyecek en uygunu seçilerek düzenlemenin yapılması gereklidir.
Bir fotoğrafta sadece ana konunun altın kesim kuralına göre yerleştirilmesi orantının yeterli olması anlamına gelmez. Ana öğeyi destekleyen yardımcı öğelerde kendi bölmelerinde altın kesim kuralına göre yerleştirilmelidirler. Bunun yananda, ana ve yardımcı öğelerin çerçevenin tümüne oranı da önemlidir. Mümkün olduğu ölçüde fotoğrafta ana öğe karenin ortasına getirilmemeli (Özel durumlar ve gurup fotoğrafında bu kurala uyulmayabilir.) altın kesim kuralına göre uygun bir noktaya yerleştirilmelidir. Deniz kenarında deniz ve gökyüzünün birlikte vizörden görüldüğü zaman altın kesim kuralına göre ufuk çizgisi ya 3-4 numaralı noktaların bulunduğu eksende ya da 1-2 numaralı noktaların bulunduğu eksende yer alacaktır. Ufuk çizgisinin bu noktalardan hangisine geleceğine karar vermek fotoğrafta denizin etkisini mi, gökyüzünün etkisini mi vurgulamak isteğimize bağlıdır. Eğer kabarmış beyaz bulutlarla süslenmiş çok güzel bir gökyüzünün fotoğrafını çekmek bizim için önemli ise elbette ufuk çizgisi alt tarafta kalacak karenin çoğunu gökyüzü dolduracaktır.
Orantı yalnız ana konunu ve yardımcı konuların düzlem içindeki yerleriyle ilgili olmayıp aynı zamanda renk ve ton değerleri bakımından da denge göz önünde tutularak altın kesim kuralına göre bir orantı kurulamalıdır. Bir portre çekiminde saçların yüze oranı, başın vücuda oranı, açık bölgelerin koyu bölgelere oranı hep altın kesim kuralına göre düzenlenmelidir.
14- Yerçekimi: Duvara ya da panoya asılı duran bir fotoğrafta eğri duran binalar, ağaçlar ya da herhangi bir şey insanı rahatsız etmektedir. Bu durumda hemen fotoğrafın duruş şekli değiştirilerek bu görüntü bozukluklarının giderilmesine çalışılır. Elimize bir fotoğraf aldığımızda bu fotoğraftaki öğelerin öncelikle yer çekimine göre doğru duracakları bir şekle dönüştürdükten sonra fotoğrafın içeriği ile ilgilenmeye başlarız. Bu tür düzenlemeler insanın doğasında var olan yerçekimi kuralının bir sonucudur. Eğik duran ağaçlar ya da varlıklar bir felaketin sonucu ya da habercisi olarak insan zihninde yer almaktadır.
Bir fotoğraf karesindeki öğelerin ağırlıklarının olduğunu bu ağırlıklarına göre denge, uyum, orantı gibi düzenlemeler yapıldığını daha önceki bölümlerde anlatmıştık. O halde ağırlığı olan her varlığın yerçekimi kuralına göre bir duruş şeklinin olması gerekir. Fotoğrafta doğadaki olayları estetik kaygıyı göz önünde tutarak yeniden yorumlama olduğuna göre yer çekim kanununa göre bu düzenlemeleri yapması gerekmektedir. Fotoğraf karesi içerisinde ağaçların eğik durması ya da bir insanın öne arkaya doğru eğik olması rüzgarın veya hareketin ifadesi için kullanılabilir. Fakat bir binanın eğik olarak ya da bir ufuk çizgisinin eğik olarak fotoğraflanmasının hiçbir izah tarzı olamaz. Objektif halde bizlerde fotoğraflarımızı çekerken makinemizi yere (bulunduğumuz konuma göre değil) paralel tutarak bu çok basit fakat anlamlı kurala uymuş oluruz.
15-Kritik An: Her hareketin saptanacağı bir kritik an vardır. Bu an başlangıçta, ortasında veya bitiminde olabilir. Örneğin; 100 metre koşucularının start çizgisinden fırlayışları hareketin başlangıcıdır. Oduncunun havadaki baltası hareketin ortasıdır. Dalgaların kayalara çarpıp dönüş anı ise sürekli hareketin sonudur.Bir başka örnekte Sapan çeken çocuğun, sapana taş koyması hareketin başlangıç noktası, sapanı germesi ortası ve bırakmasıda hareketin sonu olarak değerlendirecek olursak. Burada hareketin ortası kritik an seçimiştir.